Türk Tipi, Türk’ün Fizikî Yapısı

Türk deyince nasıl bir insan algılanır ve anlaşılır? Bu eskidenberi cevabı aranan, komşulannca bilinmesine rağmen, bugün kesin tanımında güçlük çektiğimiz bir gerçektir. Türk

a. uzun boylu, yakışıklı, siyah saçlı, kara-gözlü, kara kaşlı,
b. çekik gözlü, çıkık elmacık kemikli, güleç yüzlü,
c. çelebi, efendi yoksa,

bodur, basık burunlu, pisbıyıklı, kirli; çipil yüzlü, bir insandır. Acaba bu hükümlerden hangisi, Türk’ü genel olarak içine almaktadır? Türklerin tipini belirtmek için, arkeolojik olarak yeterli bilgi ve malzeme vardır. Hepsinden önemlisi, Göktürk çağının mezar taşlan, Taş-nineler en önemli kaynağımızdır. Bunlardan anlaşıldığına göre Göktürkler çok fazla çekik, yani şimdiki bildiklerimize göre mongoloid (Çinlilere benzer) tipte insan değillerdi. Bu mezar taşlanmn geniş coğrafyadaki örnekleri bize yeterli bilgi verir. Bir misal olmak üzere, Köl-tegin’in heykelini verebiliriz.Gerçi orada Köl-tegin, öteki heykellere göre biraz daha çekik gözlüdür. Türklerin, komşulanna göre, biraz çekik gözlü oldukları muhakkaktır. Onların bu “badem gözlü” oluş özellikleri zaten herkesin, komşularının da dikkatini çekmiştir. XIII. Yüzyıla ait Selçuklu çinilerinde Alâeddin Keykubad veya bir başka Sultan resmi, bunu açıkça gösterir. Bununla birlikte, Batı Türklerinde zaman içinde, coğrafyanın da etkisiyle bu özellik gerilemişe benzemektedir. Coğrafi şartlann uygun bulduğu bazı yöreler insanlan, çekik gözlü özelliklerini sonraki zamanlarda da devam ettirmişlerdir. Türk tipinin özelliklerinin yazıya geçirilmesi konusunda, kendilerinin, komşulannın veya düşmanlannın hayalleri ve dolayısı ile yazdıklan tamamen farklıdır. Bu açıdan, başkalannın bizi tanımasından önce, bizim kendimizi tanımlamamız yerinde olacaktır. Eskiden beri Türk tarihçileri veya bilim adamları, kendi zevklerine ve hayallerine göre Türk’ü tarif etmişlerdir. Bu arada, meselâ XX. Yüzyıl başlarında, Asyalı değil, Avrupalı olmak eğilimi sebebiyle, tanımlar hep bu yolda olmuştur. Meselâ Atatürk sağ iken, tariflerde Atatürk (=Mustafa Kemal Paşa) esas alınır idi. Türklerle Hind-Avrupalıların Menşe Birliği adlı bir kitap da yazmış olan îsmail Hamdi Danişmend daha ayrıntılı bir tarif veriyor: {Türklük Meseleleri, s.269-70)
Boy : ortadan yukarı, takriben, 1,70-75.
Renk : Pembe-beyaz.
Saç : Uzun, dalgalı, ekseriye kumral.
Sakal ve bıyık : gür, sık, uzun, dalgalı ve ekseriyetle saçlar gibi kumral.
Göz : ekseriyetle mavi, yeşil, elâ gibi açık renkler; iri ve güzel.
Kaş : muntazam ve kavisli,
Alın : açık ve geniş
Burun : düz ve bayağı tümsekli
Yüz : uzunca,  geniş.
Boyun : uzun.

Umumi tenasüb : çok güzel olduğundan güzelliğin en parlak timsali sayılmıştır. Ortaçağ İran Edebiyatı’nda “Türk”, güzelliği ile ünlü idi. Bazı kayıtlar, Türk erkeğinin 1.70 boy ve 65 kg. ağırlığında olduğu ifade etmektedir. Türk insanının boyunun, zamanla uzadığı da kesinlikle biliniyor. Meselâ, Atatürk, Harp Okulu’na girişinde “uzun boylu” olarak tanımlanmıştır; oysa bilinen boyu 1,74’tür. Nitekim 1930’larda, askere alınan Türk erkekleri üzerindeki bir çalışma, boy ortalamasının 1.65 civarında olduğunu açıkça gösteriyor. Tarihî kayıtlarda da Kıpçaklann sansın olduğu belirtilmiştir.

Üniversitelerin Tıp Fakültelerinin Morfoloji bölümlerindeki çalışmaların gazetelere yansıyan yönleri ile, Türk tipinin ortak bir özelliği olmadığı anlaşılmaktadır. Ege Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada (E. Cireli, Hürriyet,
4 Mayıs 1992) şunlar kaydedilmiştir:
Boy : erkeklerde 1.74-75; kadınlarda 1.60-68.
Deri : beyaz %39, Buğday: 37, esmer %22.
Göz : Ege, Marmara, Akdeniz bölgelerinde %58 mavi, yeşil, ela; İç, Doğu, Güney-doğu ve Karadeniz’de %68 siyah, kahverengi ve elâ.

Kaş: Kalın kaş %48, ince %4S, karışık %7. İnce kaş: Ak ve Kara Deniz ile Marmara ve Ege’de. %60-65. İç, Doğu ve Güney-Doğu’da kalın kaş %50’yi buluyor.
Burun : Ege, Marmara doğusu, Akdeniz’de kemersiz, düz, helenistik tipe yakın; Karadeniz ve çevresinde kemerli, diğer bölgelerde her iki tip karışık.” Sonuç olarak Türk, belirli ve kesin bir fizik özelliğe sahip değildir, önemli olan, insanın kendisini “Türk” saymasıdır.

KAYNAK: Tuncer BAYKARA – Türk Kültür Tarihine Bakışlar


About this entry